Bilmek, anlamak, çözümlemek ve yaşamak..

Kendimi bildim bileli entelektüel bilginin insanı gerçek  anlamda tatmine ve mutluluğa götürecek yegane yol olduğunu düşünmüşümdür. Başlıktaki sıralama bu bakımdan anlamlı bir sıralama ; okuyup nesnel bilgiye ulaşmak , ulaştığın bilgi ile olup biteni anlamak , anladıklarınla karşına çıkan konuları çözümleyebilmek ve en nihayetinde çözümleyebildiklerin ile de yaşama hak ettiği anlamları yükleyerek onu iyi yaşamak .

Çok ama çok yanıldığımı anlamam için yıllar geçmesi gerekti . Bu yanılgıyı fark ettiğimde , önce bilmek için harcadığım onca emeğe mi yanayım yoksa bunların son kertede ki iyi yaşamak ülküsü ile hiç ilgisi olmadığını anlamama mı yanayım bilemedim .. Elbette bir tek ben değilim bu tuzağa düşen diyerek zaman içinde kendimi  avutmayı becerdim . Bunu başarırken de Felsefecilerin Felsefecisi Aristotales in ünlü Metafizik eserinin girişindeki cümlenin popülaritesi ve genel kabulu bana çok yardımcı oldu . Orada : ‘’ Her insan doğası gereği bilmek ister ‘’ der . E demek ki herkes doğal olarak bilmek istiyorsa , bu yolda sarf edilen çabanın yemek içmek gibi yaşamsal faaliyetlerden bir farkı olmadığını kabul etmek en doğru yaklaşım olurdu . Öyle değilmiş …

Bu yanılgının temelinde insanoğlunu doğa içinde olduğu yerden alıp , ona aşkın ve  kutsal anlamlar yükleme çabamız vardır . Yani insanı doğa içindeki diğer canlılardan ayırma refleksini onun düşünebilme yeteneğine havale etmenin doğal sonucudur bu . İnsanoğlunun diğer canlılardan belirli oranda üstün olarak geliştirdiği düşünebilme yetisini överek , idealize ederek ve kutsayarak yine bu yetisi sayesinde tatmini , mutluluğu elde edip yaşama anlam verebileceği ve son aşamada da iyi yaşamak ülküsüne ulaştıracağı yanılgısından bahsediyorum .

Kendine aşkın , kutsal anlam yükleme konusunda kimseyi suçlamıyorum , yanlış anlaşılmasın , ne dinleri ne felsefe akımlarını ne de başkaca bir retoriği . Bu işin doğası gereği ortaya çıkan bir sonuç , bir kere elinize hiçbir canlıda olmayan böyle büyük bir zihinsel kapasite verilmiş , siz de elinizdeki bu güç ile bir güç zehirlenmesi yaşıyorsunuz . Daha küçük bir çocukken , hayatın bir oyun olduğunu  gerçek olan bir tek ben olduğumu , etrafımdakilerin ise  rol yaparak beni hayatın gerçek olduğuna inandırmaya çalıştığı aklımdan geçerdi . Ünlü Truman Show filminden yıllar önce .. Hayata ve hayattaki yerinize , onu anlamanız yardımcı olan düşünce yetinize gerçekte olmayan aşkın anlamlar yüklüyorsunuz ..

Aslında tam tersi olmalı ve bu düşünme ve ayırt etme yetimize her gün lanet okumalı değil miyiz sizce de  ? Bir insanın kısacık ömrü ile sonsuz zamanı kıyasladığınızda  , bir kere öleceğini biliyor olarak alınan nefesin sayısının , sırça köşkte mi , yelin içinden estiği kulübe de mi alındığının ne kadar önemi olabilir ki ?.Bu çarptırılmış en acımasız ceza değildir de nedir ? Bir gün öleceğini biliyor olarak yaşamak , sevdiklerini geride bırakacağını bilmek ya da sevdiklerinin senden önce göçebileceği ve onu ilelebet kaybedeceğin kabulu ile yaşamak ..

Düşünme ve ayırt etme yetimizi, entelektüel düşünce ve bilgi zeminine taşıdığımızda ise şu soru geliyor zihnimize hemen :  siz hiç mutlu ve huzurlu bir düşünür , yazar veya felsefeci gördünüz mü ? Bu kavramları dilinden düşürmezken hayatlarının bu olgulara bu kadar uzak düşüyor olması garip değil mi ? Romantizm den çok bahseden kadınlardan nadiren şair çıkması , modayla çok ilgililerken tüm ünlü modacıların erkekler olması veya hatırı sayılır miktarda kadının zamanının çoğunu mutfakta geçiriyorken tüm ünlü şeflerin erkeklerden çıkması gibi bir garabet bu da ..

Sürekli bir doğum sancısı çeker gibi ızdırap içinde çetrefil paradigmaların pençesinde ki  bir düşünürün  hayatını , Anadolu kırsalında yaşayan 5 çocuklu , yağmuru tanrısal rahmet , kuraklığı ise şeytani müsibet gören , hiç düşünmeden atadan miras dinini tek gerçek kurtuluş yolu bilen , eğlenceyi köy kahvesinde iskambil oyununda ya da yeğeninin köy düğününde bulan bir çiftçi babanın hayatına kim tercih eder ? Düşünmek ; yaşamı iyi kılmak adına etkisiz bir çaba , tam tersine muhalif bir eylem bile denebilir.

Sözlerimi yine Schopenahuer ile noktalayayım ‘’ Düşünmek hayat için değil hayata rağmen olan bir eylemdir , düşünerek mutluluk arayışı insanoğlunun bir yaratılış kusurudur ve düşünmek yerine kahramanca yaşamak seçilebilecek en doğru yoldur ‘’.

    • Necat Haksal on Mart 25, 2021 at 12:44 am
    • Cevapla

    İnsan türü hayata geliş sebebini hep merak etmiştir. Sahip olduğu düşünme yeteneği onu; gördüğünü, duyduğunu, öğrendiğini sorgulamaya itmiştir. Sorguladıkça daha çok merak eymiş ve daha çok öğrenme isteğinde olmuştur. Aristoteles, her varlığın doğasını gerçekleştirmek istediğini söyler. Yani erik ağacının kendi doğasını gerçekleştirnesi hali erik vermesidir. Erik vermeyen erik ağacı, erik ağacı değildir. İnsanın doğası da iyi insan olmaktır. İnsan düşünen ve konuşan bir varlık olduğuna göre, doğasını gerçekleştirmek için düşünecek-düşünce üretecek, sorgulayacak, konuşup tartışacaktır. Bunu yaparken düşünüp sorguladığını anlayacaktır. Anladıktan sonra da eyleyecektir. Yani, deneyimleyecektir. Eğrisini doğrusunu görecek, tekrar düşünecek, anlayacak ve eyleyecektir. Deneyimleyene kadar bilgi ile donanmış olan insan, deneyimleriyle iyi insan olma ereğine ulaşmak için erdemler geliştirmek zorundadır. Yani, eylemelerindeki tercihleri başkalarına zarar vermek için değil ama fayda sağlamak için olursa iyi insan olabilir. Yoksa, atomun nasıl parçalanacağını bilmek iyi insan olmaya yetmez. O bilgiyi atom bombası yapmak yerine limi hastalıkların tedavisi için kullanırsa erdemli bir iş yapmış olur.
    Demem o ki, düşünüp, anlayıp, deneyimleyerek, deneyimleri erdemlerle donatarak iyi insan olunca insan doğasını gerçekleştirmiş olur. Bunları yapınca üzülebilir ama yapmayınca insan olabilir mi?

    Necat Haksal
    24.03.2021

    1. Merhaba Necat Bey , kıymetli yorumlarinizi okuyup size en kisa surede döneceğim

      Tşk
      MK

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.